bugün burger king'e gittim, önce açtıkları şarabı beğenmeyip geri yollattım. big king'i allah için çok güzel yapmışlar, aşçıyı masama çağırıp dedim "çok güzel olmuş, tebrik ederim". hava yağmurluydu dışarı çıkıp Taksim'e geldiğimde, bir adam "klimalı şemsiye" diye bağırıyordu. güzel bir fikirdi, bir şemsiyeyi daha çok sevdiremezdi belki ve alacak param bile yoktu ama fikri bile yolumu değiştirdi. artık kararımı vermiştim, kuruyordum ilk derneğimi: potansiyeli olanlar üşenmesinler cemiyeti. gereken evrakları toplamak için kimliğimle notere gittim. bana kaydımın burada olmadığını söylediler, burada derken nerede diye soramadan dedi ki ikametiniz yok gözüküyor beyefendi, devletimin memuruyla gözgöze ben, bey ve efendi ve mukimsizlik... devletimin demişken demez olaydım, demiş bulunmaz olaydım, devbirkötülüktanrısı mı sürgit bir hal miydi bu devlet. bi de hangi devlet? United States of Minds. sizi gidi sizi. geçenlerde tanrıyla aram bozulmuş olmasa, çağırırdım da döverdi sizi bi güzel. onu bile içime gömdünüz. kendime baktıkça yas matem içim karardı. ama karanlığın bi iyi yanı var, ışığın katma değeri artıyor. ışını bol bulduk saçalım, yok ya! demişti bir türk alimi zamanında. neyse işte karanlıktan çıkar gibi çıktım noterden. sokaklar yağmur kokuyordu, yağmur ne kokuyordu bilmiyordum, o an sevindim. bir şeyin kendisini kokluyordum. üşüdüm, ceketime sarıldım, evin yolunu tuttum. ama evin yoluna bakılırsa pek tutulmak istemiyordu. birkaç adım ve evin yoluyla selamlaştık, ne zaman dönersin dedi, sen beni bekleme dedim, güneş aradı da az önce, boğazda bugün çok güzel batışım var gel de iki yüzünü göreyim yoksun epeydir dedi. sormadı bu yağmurda ne gün batımı diye... bulutlarla konuşmuş olmalıydı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder